ŞİİR ÖYKÜ VE DENEMELERİM -GÖRSELLER

MERHABA KONUK ,

SAYFAMA HOŞ GELDİNİZ.


ŞİİR ÖYKÜ VE DENEMELERİM -GÖRSELLER

29 Eylül 2011 Perşembe

21 Eylül 2011 Çarşamba

Kim Bunlar!




“Yine ikinci sıra oluşmuş,” dedi Sabri Bey. Yanında oturan ezik sinik hanımı “Kaldırıma park edenlere ne demeli,” diyerek cılız sesine güçlü bir ton vererek eşinin yakınmasına onay verdi.
Sabri Bey işi genelleştirdi. Sorunu kapsamlı ele aldığı düşüncesiyle bilgiç bilgiç sürdürdü sözünü: “Bu otopark sorunu aldı başını gidiyor kardeşim. Araba, araba her yer araba oldu. Gel de çöz bakalım. Alt yapı yok, yol yok, park yeri yok. Adamlar benzin satsın, araba satsın, otoparkçılar kazansın da kazansın. O da yetmiyor işte!”
Hanımı Nâlân ise eşini onaylamanın da ötesindeydi artık, çözüm aşamasındaydı: “Yaz bir dilekçe Sabriciğim, sen bu işleri iyi bilirsin. Geçen gün televizyonda söyledi; artık şikâyet dilekçeleri verilecek olan bir yeni başkanlık var devletimizin bünyesinde! Herkes oraya şikâyetlerini bildirecek. Hatta belediyelerde de var şikâyet noktaları.”
Sabri Bey yanıt vermek yerine ters ters hanımına baktı. Yol kenarlarında boşluk araya araya ikinci kez evlerinin çevresini dolanmaktaydı. Hava sıcaktı. Yorgundu.
Sabri Bey içinden konuşmaya geçti: Kaldırım kenarlarında park edenlerden para alıp arabaların güvenlikte olmasını, belediyece çekilmemesini sağlayan şu değnekçi Raşit’e üç kuruş bahşiş versek de kapımızın önüne park edebilsek. Her seferinde böyle dönüp dolaşıp sinir bozmaktan iyidir. Dilekçe yaz diyor bana, şu kadına da bak! Çok bilmiş çoook. Televizyonda izlemişmiş. Yahu, kimi kime şikâyet ediyorsun bir kere! Adamlar işin başını tutmuş. Şimdi şikâyet etsem, değnekçi Raşit gidecek belediye paralı otoparkı konacak onun yerine…
O sırada park edili bir aracın farları yandı. Araba çalıştı. Sabri Bey derhal arabasını hareket edip çıkan arabanın yerine park etti. Aynı anda, aynı yere göz koyan ama bir araba daha geride kalan arka arabaya muzaffer bir eda ile bakarken son manevrasını da yapıp arabadan çıktı. Eşi de arka koltuktakileri almak için inip arka kapıyı açtı. Evlerinden yüz metre kadar uzak bir park yeriydi.
Nâlân Hanım eve yürürken eşine aynı çareleri tekrarlıyordu: “Yaz bir dilekçe diyorum ben yine de… Ne olur, eline mi yapışır…”
Sabri Bey öfkesi burnunda söylenmelerinden birine daha başlayacaktı, son anda neyse dedi içinden. Sadece “Nâlâncığım adamlar hem her şeyin sebebi olup da hem de çare için dilekçe yaz diyor. Görmüyor musun ne biçim bir oyalama içindeler. Paramızla alıyoruz arabayı, yaptırıyoruz vergimizle yolu, paramızla park ediyoruz. Benzini paramızla alıyoruz. Hem de gittikçe daha pahalıya… Adamlar işi biliyor. Şimdi de şikâyet edin, çözelim diyorlar. Çözüm ne peki? Belediye otoparkı konur sokak boyunca, al sana çare! Kapının önü paralı otopark olur. Adamlar işi biliyor, gölgesini satamadığı ağacı keser bunlar.”
Nâlân Hanım kapıya varana kadar Sabri Beyi dinledi, dinledi… “Adamlar, adamlar deyip duruyorsun Sabriciğim, kim bu adamlar? Her yerde her şeyin sebebi onlar, soyut bir ‘ADAMLAR’ lafı çıkardınız gidiyor? Kim bu adamlar kim? İn mi cin mi her yerde onlar var, onlar yoksa uzantıları var. Uzantıları yoksa bizi onlar haline sokuyorlar. Kim bunlar?”
Bir süre eşine yan yan baktı, sonra anahtarı çıkardı Sabri Bey. Ellerindeki torbaları hırsla yere bıraktı Nâlân Hanım. Sorusu yanıtsız kaldı. Çareler hızla eskiyordu kafasında…
Merdivenlerden çıkarken Nâlân Hanım kendi kendine söyleniyordu.
“Yok, yok bu iş dilekçeyle de olmaz. Başka bir çare olmalı!”

16 Eylül 2011 Cuma

GEÇİRGEN

Geçirgen

sular karardığında geçirgen olur hava
göz alabildiğine uzaklıklar
geçişir birbirine
dağın doruklarından
şelale hırsıyla iner
kararan sulardaki hasret
uzak kıyılara vurur dalga dalga

uzaklar geçişir yakınla

göz göze
halka halka
bakışlar geçişir
çakmak çakmaktır yakamoz
göz göre göre
delinir hava
sevda şarkılarını taşır durur
geçirgenliğin doruğunda

bir bakarsın
sanrılar büyütürüz yok yere
saçaklı bir ağaç uzantısı oluruz
salınırız rüzgarla
dışarısı geçirgendir pencere içleriyle
yangınsı ışıltılar yanıp söner
ufuk çizgisini aşar sözler
bir bakarsın
göz kırpar gibidir
aldırışsızdır
duygusuzdur deniz fenerleri
balıkçı motorlarını uğurlar

güneş çıkar çıkmaz görüş alanından
sular
hava
dağlar
hepsi geçirgendir
hepsi bir
hepsi aynı tonda kararır aşkla
en çok da bu akşam
kara bir silgidir gece
mesafeler silinir

5 Eylül 2011 Pazartesi

UZANTI

hani yıllar geçer
hep aynı görüntüyüzdür biz diğerimize
kaşlarını çatsa da birimiz
gözlerden taşan muziplik
ezberimizdeki gibidir
gülünce yüzlerde beliren çizgileri anımsarız
eski bir zamandan sarkar dururuz
yüz yüze olmasak da
çıkageliriz anıların içinden

ha ağladı ha ağlayacak kıvamdadır
bükük bir dudak
ezik
ağrılı bir yürek
direngendir yine de

kaç yıl öncede kalmıştır o yüz
avuçlarımızda tuttuğumuz
okşanmaktan yorgun eller
hiç kırışmamıştır
elenmiş arıtılmış aşk akar damarlarda
sarmaş dolaştır gülüşlerimiz

her dolunayda
özlem boyar suları
gümüş soğukluğuna
yakamoz yangısı düşer

batar çıkarız içimize
huysuz karaltısını delip gecelerin
kıpır kıpır dalgalanırız

kaç yıl öncede kalmış
aynı görüntüyüzdür
her gece açan


Evin Okçuoğlu







4 Eylül 2011 Pazar

İPLİK


İplik

çürümüş, dikiş tutmaz coğrafyası
atlası mavi iplik, tarlası yeşil
delik deşik sokakların şehri
dünya bilemede makasını
en çürük yerinden kesip atmak için
yarası kopmuş çocuk ağlamaları düşüyor
hangi yürek dayanabiliyor
hangi ses gürlemeden sönüyor
kaç ilmek attık hayata
kaç kez söküldük
şimdi gelinen çağ
çağlama çağı
ağlama değil
makaralarca ses atıyorum
ipliği pazara çıksın diye
dünya dilinde bitiyor tüy
tüyü bitmemişin sesi çağlıyor.

ULUS ÜSTÜ ÇETEYE KİM DUR DER

ULUS ÜSTÜ ÇETEYE KİM DUR DER
Ulusal burjuvazilerin bağımsızlığını yitirip uluslar arası (INTERNATIONAL) hale gelmesinden dolayı politik alanda bunun yansıması olarak bağımlılaşan ulus devletlerin son durumu, ULUS ÜSTÜ(ULTRA NATIONAL) sürecini yaşayan emperyalizme gerektiğinde zorla uyumlanarak daha küçük ama daha güçlü yapılara hatta cemaatsel erklere bağlanması sürecidir. Bağımlı uzlaşık da olsa ulus devletler çözülerek, ulus üstü ekonomik bağlar yoluyla, ve artık devlet engelleri ortadan kalkmış olarak sömürülme yolu daha net olarak hayata geçirilmek istenmektedir. Ulus üstü emperyalizm mafyöz yani kuralsız yasasız bir erk olarak; daha da net demek gerekirse, ULUS ÜSTÜ FAŞİZM (ultra national fascism) olarak siyasi yapılanmasını oluşturmak üzere ortadoğudadır.
Daha önceki uluslar arası burjuvazi ile üst yapısal yansıması olan uzlaşık bağımlı ulus devlet yapısı uyumu sökülürken, siyasal direnmelerle karşılaşmaktadır. Ulus devlet yapısını korumak isteyen gücü tamamen ulus üstü faşist yapılara teslim etmek istemeyen direnişlere ilerici bir misyon yüklenemez. Ama direnişleri antiemperyalisttir. Sosyalizmi hedeflemeyen yani işçi sınıfına dayanmayan ulusal bazda kalan antiemperyalist direnişlerin çatışma dinamiği emperyalizmi besler. Bu beslenme sözünü daha açık söylersek: Savaştan ekmek yeme dediğimiz süreçlerden kasıt, yakılıp yıkılarak parçalanan Irak benzeri ülkelere sanayicilerin şehirleri yeniden ayağa kaldırmak üzere üşüşmeleri süreçleridir. Libya da bu sürece itilmektedir.
Ulus üstü hale gelmiş yani tarikatlaşmış mafyöz /faşist yapıya bürünmüş ve ulus devletleri sallayan değişime zorlayan bu alt yapının hasmı yapısöküme (deconstruction) uğrattığı ulus devletler milletler ve/veya etnik dinsel kümeler değildir. Söküm, NATO yolu dahil, her yolu kullanarak yapılmaktadır. İşbirlikçi ulus devletler, etnik kümeler, silahlı çeteler terör örgütleri de bu sökümlerin savaşçı güçleridir. Düşünsel destek amacını gerçekleştirmek için, beslenip büyütülen Sivil Toplum Kuruluşları yolu ile değişik ülkelerde toplumsal kümeler oluşturulmuş ve akıllar bozulmuştur. Siyasi partiler ve sendikalar da bu yapının içindedir.
Ulus üstü faşizm, işçi sınıfının ufkunu daraltıp, yapısını sökerek, tarihsel verileri de değiştirmeye çalıştığı bu etnik ya da dinsel bataklara gömerek, esas düşmanının (işçi sınıfının) kişiliğini bulmasını engellemeye çalışmaktadır.
Çünkü eğer işçi sınıfı sosyalizm bilimi ile ayağa kalkarsa- ki artık o çağdayız- ulus devletlerin son tahlilde emperyalizme karşı olsa bile emperyalizmi besleyen savaşlarının ötesine geçecektir. Devrimci sınıf işçi sınıfıdır. Ve ultra faşizme karşı sosyalizm bayrağını da ancak o dalgalandırırsa başarılı olacaktır.
Evin Okçuoğlu